8/12/22
5 Minute
Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan ve halk arasında peygamberler şehri olarak bilinen Şanlıurfa, insanlığın günümüz modern dünyasına varacak yolculuğunun ilk adımlarının atıldığı Mezopotamya’nın önemli merkezlerinden biridir. Dünya genelinde hayranlık uyandıran ve son yılların en önemli arkeolojik keşiflerinden biri olan Göbekli Tepe’deki kalıntıları da sınırları içinde barındıran şehir, insanlık tarihindeki çok çarpıcı dönüşümün gerçekleştiği Neolitik Çağ’ın dikkate değer merkezlerindendir.
Şanlıurfa’da, Göbeklitepe kalıntılarından daha önce bulunan ve MÖ 9000 yılına tarihlenen Urfa Adamı heykeli de bu gerçeği destekleyen eşsiz keşifler arasında sayılabilir. Şehrin tarihinde, insanlığın henüz avcı-toplayıcı bir yaşam biçiminden tarım merkezli bir kültüre geçme emarelerini yeni yeni gösterdiği zamanlardan, arkasında yazılı belgeler bırakmaya başladığı MÖ 2000’lere gelindiğinde ise büyük Antik Çağ medeniyetlerinin izlerine rastlanmaya başlar. Adı çivi yazılı tabletlere kazınmış ve Antik Çağ uygarlıklarının barış antlaşmalarını “tanrı sözüyle” mühürledikleri Harran ise bu izlerin en yoğun görüldüğü yerleşimlerden biridir.
Hurriler, Mitanniler, Aramiler, Medler ve Keldaniler gibi birçok Antik Çağ topluluğunun gelip geçtiği topraklarda; Helenistik Selevkos İmparatorluğu döneminde, bugünkü Şanlıurfa şehir merkezinin bulunduğu yere Edessa kenti kurulur. Selevkos İmparatorluğu’nun ardından kurulan Osroene Krallığı’na başkentlik yaptığı dönemde Edessa, Hıristiyanlığı kabul eden ilk kral olduğu söylenen 5. Abgar’ın da evidir. Halife Ömer Dönemi’nde İslam Devleti’nin egemenliği altına giren şehir, bu tarihten sonra Ruha olarak anılmaya başlar. Selçukluların Anadolu’ya gelişinin ardından Bizans Devleti ile sürdürdükleri mücadelede birkaç kere el değiştiren Şanlıurfa, Eyyûbî ve Memlûk idaresinde geçen yılların ardından 1516’da Osmanlı Devleti topraklarına katılır.
Gelin, uygarlıkların ilk adımlarını atmaya başladığı ve onlarca farklı insan topluluğunun gelip geçtiği Şanlıurfa’da, bu tarihi ve kültürel varlıkları yoğun olarak görebileceğiniz merkezlerden 5 tanesine birlikte göz atalım.
Şehre yapacağınız gezide mutlaka uğramanız gereken Şanlıurfa Müzesi, özellikle Neolitik Dönem kalıntıları ile dikkat çeker. Balıklıgöl yakınında bulunduğu için Balıklıgöl Heykeli adı ile de anılan ve şimdiye kadar keşfedilmiş en eski heykellerden biri olan Urfa Adamı ve son yılların en büyük arkeolojik keşfi olan Göbeklitepe’de bulunan kalıntılar da Şanlıurfa Müzesi’nde sergilenmektedir. 14 ana sergi salonu ve 33 canlandırma alanı bulunan müzede Paleolitik Dönem kalıntılarından İslami Dönem eserlerine ilerleyen tarihsel çizgide çok sayıda obje sergilenmektedir.
Elbette Şanlıurfa Müzesi’ni ziyaret etmişken aynı bahçede yer alan Haleplibahçe Mozaik Müzesi’ni de ziyaret etmeden Urfa’dan ayrılmak olmaz. Tabanında keşfedilen mozaiklere zarar vermemek için kolonsuz olarak inşa edilen müzede, bölgede bulunan Roma villalarının çok iyi korunmuş ve her biri birbirinden etkileyici sanat eserleri olan mozaikleri sergilenmektedir. Savaşçı Amazon kadınlarının tasvirinin bulunduğu mozaik ise müzede sergilenen eserler arasında ziyaretçilerin ilgisini en çok çeken eserlerdendir.
Antik dünyanın büyük medeniyetlerini bağlayan yolların kesiştiği bir kavşak noktasında bulunan Harran, tarih boyunca hem kutsal bir merkez olarak hem de alanında çok büyük isimlerin katkıda bulunduğu bir bilim ve sanat merkezi olarak öne çıkar. Şanlıurfa’nın 44 km güneyinde, kendisiyle aynı ismi taşıyan ovanın merkezinde yer alan şehrin kalıntılarını içeren Harran Ören Yeri, kutsal kitaplarda Hz. İbrahim’in şehri olarak anılıyor olmasıyla da önem kazanır. Ören yerinin kalıntıları arasında, bir hendekle birlikte şehri kuşatan surların yanı sıra birçok tarihi yapı da yer alır.
Şanlıurfa Kalesi’nin yakınlarında bulunan Balıklıgöl, Hz. İbrahim’den bugüne rivayetlere olduğu kadar her dinden ve her milletten ziyaretçiye de kucak açmaya devam ediyor. 150 metre uzunluğa ve 30 metre genişliğe sahip Balıklıgöl, çeşitli sazan türlerine ev sahipliği yapar. Halk tarafından bir mucizenin neticesi olarak görülen bu balıklar yenmez. Rivayete göre Hz. İbrahim ateşe atıldığında bir mucize gerçekleşir ve ateş suya, odunlar ise balıklara dönüşür. Hz. İbrahim ise bir gül bahçesine düşer ve bu mucizenin merkezinin Balıklıgöl olduğuna inanılır.
Gelelim, son yıllarda tüm dünyanın dikkatini Şanlıurfa’nın üzerine çekmiş, insanlığın ortak mirasının en benzersiz parçalarından bir olan Göbeklitepe’ye. Keşfiyle, türümüzün tarihsel gelişim süreci hakkında bilinenleri değiştiren, Neolitik Çağ’ın başlangıç tarihini birkaç bin yıl geriye çeken Göbeklitepe Ören Yeri’ndeki kalıntılar, dünyanın dört bir yanında gelen ziyaretçilerine büyüleyici bir deneyim yaşatıyor.