7.10.2025
8 Dakika
Bir kitap sayfası, bir sikke ya da küçük bir heykel… Her biri, geçmişten bugüne ulaşan sessiz bir tanık ve bir hikaye anlatıcısı ancak bu eserlerden bazıları, tüm önleyici çabalara rağmen kültür varlığı kaçakçılığına maruz kalma tehlikesiyle karşı karşıya. ICOM Kırmızı Liste ise bu kayba engel olmak için hepimize sorumluluklarımızı hatırlatıyor. Bu sorumluluk bilinciyle bir eseri korumak; aynı zamanda tarihimizi yaşatmak demek. İşte bu bilinçle hazırlanan ve Türkiye’nin kültürel mirasını korumak için herkese rehberlik edecek ICOM Kırmızı Liste artık yayında!
Türkiye’nin kültürel mirasını korumak için hazırlanan ICOM Kırmızı Liste, yedi temel kategori altında, risk altındaki kültürel varlıkları görsel olarak tanımlıyor. Belgelerden yazma eserlere, heykellerden sikkelere kadar uzanan bu liste; yalnızca bir envanter değil, aynı zamanda bir aidiyet haritası ve bu listedeki her görsel, bir uyarı; her başlık, bir hatırlatma. Haydi, bu listeye yakından bakalım!
Türkiye için hazırlanan Kırmızı Liste, kültürel mirasımızı kaçakçılık riskine karşı görünür kılmak amacıyla yedi temel kategori altında sınıflandırılmış eserleri içeriyor. Her kategori, bu toprakların farklı bir dönemine, inancına, yaşam biçimine ve estetik anlayışına dair izler taşıyor. Peki, bu kategoriler neler?
ICOM Kırmızı Liste’de Türkiye’nin Kültürel Varlıkları arasında belgeler, yazma eserler ve kitaplar özel bir yer tutar. Hititçe, Akadça, Sümerce ya da Asur dillerinde çivi yazısıyla kil tabletler üzerine kazınmış metinler, Arapçadan Türkçeye uzanan yazıtlar, parşömenlere yaldızlı süslemelerle işlenmiş el yazmaları… Her biri, bir uygarlığın düşünme biçimini, inancını ve hafızasını taşır. Bu eserler yalnızca bilgi değil; bir çağın sesini, bir toplumun anlatısını bugüne ulaştırır. Kağıt, taş, kil ya da parşömen fark etmeksizin, bu yazılı mirasın her örneği, geçmişle kurduğumuz bağın en somut halidir ve bu bağ, kaçakçılığın gölgesinde kopma riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bunu önlemek için bu eserler ICOM Kırmızı Liste’de kendine yer buluyor.
Yalnızca yazılı belgeler değil, gündelik yaşamın izlerini taşıyan objeler de bu mirasın bir parçası. Çeşitli uygarlıklara ve çağlara ait kaplar; sade ya da süslemeli biçimleriyle, pişmiş topraktan bronza, gümüşten altına, seramikten yapılmış halleriyle karşımıza çıkar. Bir sofranın parçası, bir ritüelin taşıyıcısı, bir zanaatın izi olarak bu kaplar, geçmişin hikayelerini de bugüne taşır. Her biri, bir toplumun üretim biçimini, estetik anlayışını ve yaşam ritmini yansıtan bu kaplar ait olduğu yerden koparıldığında bir kültürün hikayeleri de onunla birlikte kaybolur.
Kültürel miras yalnızca yazıyla ya da işlevsel objelerle değil, biçimle ve temsil gücüyle de taşınır. Pişmiş toprak, bronz ve taş üzerine işlenmiş insan ve hayvan tasvirleri; farklı çağların estetik anlayışını, inanç sistemlerini ve anlatı biçimlerini yansıtır. Kimi zaman bir tanrıyı, kimi zaman bir gündelik sahneyi betimleyen bu figürler, biçimsel çeşitlilikleriyle olduğu kadar taşıdıkları anlamla da dikkat çeker. Her bir tasvir, ait olduğu toplumun dünyayı algılama biçimine dair bir ipucu verir ve bu ipuçları, yerinden koparıldığında anlatıyı da kesintiye uğratır.
Taş üzerine oyulmuş kabartmalar, figürlü mozaikler, çiniler ve oyma ahşap kapılar… Her biri, bir yapının yalnızca fiziksel değil, kültürel ve estetik kimliğini de taşır. Bu süslemeler, bir inancın mekanla kurduğu bağı, toplumun güzellik anlayışını ve anlatı biçimini görünür kılar. Estetik anlayışlarının ve inançların buluştuğu bu yapılar zarar gördüğünde ise bu mekanlar seslerini kaybeder.
Zamanın izini taşıyan en küçük ama en anlamlı varlıklardan biri sikkeler de bu listede kendine yer buluyor. Farklı dönemlerde bronzdan altına uzanan metallerle üretilmiş bu parçalar, üzerlerindeki figürler ve yazılarla yalnızca bir ödeme aracı değil; bir çağın kimliği, bir toplumun sesi olur. İktidarın simgesi, inancın işareti, estetiğin izi olarak biçimlenen bu sikkeler, diğer objelerle birlikte geçmişin anlatısını tamamlar ve bu anlatı, yerinden koparıldığında hafızamızda da bir boşluk oluşur.
Kültürel miras; yalnızca anlatılanlarla değil, yaşananlarla da biçimlenir. Askeri objeler, ritüel eşyaları ve takılar; bir toplumun kendini nasıl savunduğunu, nasıl süslediğini ve inançla nasıl ilişki kurduğunu gösterir. Bronzdan fildişine uzanan malzemelerle üretilmiş bu parçalar hem kişisel hem kolektif bir yaşam biçimini yansıtır. Yerinden koparıldıklarında ise bir kültürün ayrıntıları da sessiz tanıkları da bizden uzaklaşır.
İnançla biçimlenen eserler, kültürel mirasın en derin katmanlarını oluşturur. Ahşap, taş, bronz ya da dokuma üzerine oyma, kabartma ve boyama teknikleriyle üretilmiş dini objeler, bir toplumun kutsalla kurduğu ilişkiyi görünür kılar. Adak stelleri, lahitler ve mezar taşları ise hem bireysel hafızayı hem kolektif anlatıyı taşır. Bu eserler bağlamından koparıldığında ise bir toplumun hafızası da kaybolur.
Türkiye’nin kültürel mirasının her bir parçası bu toprakların kendini anlatma biçimi, zamanla kurduğu ilişki ve hafızasını taşıma yöntemidir. Her yazıt, her figür, her obje; bir çağın sesi, bir yaşam biçiminin ifadesidir. ICOM Kırmızı Liste ise bu seslerin kaybolmaması için bir uyarı, bir hatırlatma ve bir çağrıdır. Kültürel miras,zarar gördüğünde anlatı eksilir ve hafıza silinir. Korumak ise yalnızca sahip çıkmak değil; anlamak, anlatmak ve yaşatmakla mümkündür. ICOM Kırmızı Liste de bu yaşatma çabasının bir ürünü olarak kültürel mirasa sahip çıkmak isteyenlerle buluşuyor. Listeye göz atmak için tıklamayı unutmayın!