Türkiye’nin UNESCO Alanları: İpek Yolu Üzerinde Bir Büyülü Kent, Ani

1.04.2022

5 Dakika

Türkiye toprakları, kıtaların birbiriyle buluştuğu bir kavşak konumundaki eşsiz coğrafi konumuyla, tarih boyunca birbiriyle kucaklaşarak yaşayan birçok medeniyete ev sahipliği yapar. Dünyadan gelip geçmiş, yaşam mücadelesini yan yana vermiş, birbirine aşık olmuş, savaşmış, ticaret yapmış bu medeniyetlerin insanları; elbette Türkiye toprakları üzerine insanlığın ortak kültürel mirasının en çarpıcı parçalarını da bıraktı. Bazıları UNESCO Dünya Miras Listesi’nde de yer alan bu değerli tarihi ve kültürel varlıkları, Turkish Museums platformunda sizlerle birlikte incelemeye devam 2016 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Ani Arkeolojik Alanı da büyük tarihsel öneme sahip olan İpek Yolu üzerinde, dinlerin, kültürlerin, bunlara özgü mimari stillerin ve şehircilik anlayışlarının buluştuğu çok özel bir tarihi ve kültürel miras alanı. Türkiye’nin kuzeydoğusunda, Kars şehrine 42 km uzaklıkta yer alan Ani Arkeolojik Alanı; insanoğlunun 2500 yıldır yerleşim gösterdiği, Ermeni, Bizans, Selçuklu ve Gürcü şehirciliğinin önemli izlerinin yer aldığı bir antik kentten geriye kalan anıtsal yapılara ev sahipliği yapmaktadır.

“İpek Yolu üstündeki 100 bin nüfuslu krallar diyarı” tanımlamasını fazlasıyla hak eden Ani Antik Kenti; Zerdüştçülük, Hıristiyanlık ve İslam’ın abidevi nitelikteki dini yapılarını ve bölgedeki sivil mimari geleneğinin tarihsel gelişimine ışık tutan kalıntıları içinde barındırır.


Ani Antik Kenti ve Kadim Yapıları 

Doğusunda, Ermenistan ile Türkiye arasındaki doğal sınırı oluşturan Arpaçay Vadisi’nin bulunduğu, yüksek ve savunulması kolay bir kayalığa kurulmuş olan Ani Antik Kenti’nde, bazıları günümüze gayet iyi ulaşmış olan 21 adet yapı yer alıyor. Ayrıca, bu yapılar dışında Bostanlı Deresi’nin vadisinde bulunan kayaya oyulmuş yapılar da antik kentten günümüze kalan miras içinde kabul ediliyor. Gelin, Ani Arkeolojik Alanı’nda bulunan yapılara birlikte göz atalım.

Ani Antik Kenti’nin genel planı; iç kale, sur içi ve sur dışı olarak üç bölüme ayrılmış biçimde düşünülebilir. Kentin bu üç bölümünde, açık havada eşsiz bir mimarlık tarihi dersi verilmesine imkan tanıyacak zenginlikteki yapılar yer alır. 

İç kale kısmında; Kamsaraganlar Sarayı, Midjnaberd (Prens Çocukların Mezarı), Karimadin, Saray (Surp Sargıs ve Toros, Kamsaraganlar) Sushan Pahlavuni Kilisesi  ve Altı Apsisli (st. Eghia) Kilise’nin kalıntıları bulunur. Bu yapıların kalıntıları, mimari açıdan antik kentteki mevcut yapıların öncüleri olarak düşünülebilir ve birçoğu türlerinin günümüzde bulunan tek ya da nadir özelliklerini sergiler. 

Antik kentin dış kale bölümünde ise Ateş Tapınağı (Ateşgede), II. Smbat Surları, Katedral (s. Asdvadzadzin Kilisesi, Fethiye Camii), 9. ve 13. yüzyıllar arasına tarihlenen Ermeni ve Gürcü kiliseleri ve manastır yapıları, Kaya Şapeli, Anadolu’da Türklerin inşa ettiği ilk cami olan Ebu’l Manuçehr Cami, Emir Ebu’l Muammeran Külliyesi, Büyük ve Küçük Hamam, Selçuklu Sarayı, konut yapısı, çarşı, bezirhane kalıntıları ve İpek Yolu Köprüsü bulunur. Kentin surları dışında da yine arkeolojik alana dahil olan; Çoban Kilise, Kuş Evleri ve Kaya Oyma Yapılar vardır. 

Açık Havada Mimarlık Tarihi Dersi 


Her biri başlı başına bir yazı konusu olabilecek ve hem tarihi değeri hem de estetik nitelikleri ile insanı etkileyen bunca yapı arasından, anlatmak için en önemlilerini seçmek bile hiç de kolay değil. Ancak, şehirde ağırlıklı olarak bulunan Hıristiyan ve Müslüman ibadethanelerinin yanında, farklı bir dinsel çizgi olan Zerdüştlüğü temsil eden ve 1. ve 4. yüzyıllar arasında bir tarihte inşa edilmiş olduğu düşünülen Ateş Tapınağı’nın kalıntıları tarihsel değeriyle öne çıkarken; Anadolu’da Türkler tarafından inşa edilmiş ilk cami olma özelliği gösteren Manuçehr Cami ve Ani’nin fethedilmesinden sonra camiye dönüştürülen, Ayasofya Katedrali’nin tamiratını da yapmış olan Tiridat Usta’nın mimarlığını üstlendiği Katedral de alanın ilgi çekici yapıları arasındadır. 

Antik kentin dışında kalan kayalara oyulmuş kuş evleri ve Bostanlar Deresi vadisinin yamaçlarında yer alan kayaya Oyulmuş yapılar da Ani Arkeolojik Alanı’nın, ziyaretçilerini insanlık tarihiyle ilgili gündüz düşlerine daldıracak alanları arasındadır. 

Benzersiz çok kültürlülüğü ve bir açık hava mimarlık dersi atmosferi yaratan, bazıları oldukça iyi korunarak günümüze gelmiş yapıları ile dünyanın en önemli arkeolojik alanlarından biri olan, hatta bir arkeolojik alandan çok tarihin kanatları altına alarak günümüze ulaştırmak için yanıp tutuştuğu çok özel bir diyarı andıran Ani Arkeolojik Alanı (link verilecek), ziyaretçilerini bekliyor.



 
Menu
English
Giriş