Zamanın Koruyucuları: Arkeologlar Hassas Kalıntıları Nasıl Kurtarıyor ve Koruyor?

21.10.2023

5 Dakika

Zamanın Koruyucuları: Arkeologlar Hassas Kalıntıları Nasıl Kurtarıyor ve Koruyor? 

Geçmişin izini sürerek insanın en eski sırlarını çözme yolculuğumuzda en büyük araçlarımızdan biri, tarihin hikâyelerini gün yüzüne çıkaran arkeolojidir. Bu alanın uzmanları olan arkeologların azmi ve adanmışlığı olmadan da antik uygarlıkların keşfedilmesi, insanlığın milyonlarca yıllık varoluşuna yeterince ışık tutulması mümkün değildir. 

Tarih boyunca var olmuş kültürleri kendine has araçlarla araştırıp inceleyen arkeoloji biliminin başvurduğu en temel yöntemlerden biri kazıdır. Arkeologlar, kazı yapılacak bölgeleri belirler ve bu kazıları kendileri bizzat gerçekleştirirler. Ancak arkeologların emeği bununla sınırlı değildir; belki binlerce yıldır yüzeyin altında kalmış hassas eserleri korumak, restore etmek ve incelemek, işlerinin önemli bir bölümünü oluşturur. Nihayetinde, bir eserin ya da alanın yüzeye çıkarılması, onun anlaşılması ve tarihteki öneminin belirlenmesi için yalnızca bir başlangıçtır. Bu süreçte arkeologların araştırmaları ve arkeolojik çalışma disiplinlerarası bir boyuta taşınır; örneğin antropoloji, sosyoloji, tarih, sanat tarihi ve jeoloji gibi alanlarla yakın iş birliği içinde çalışırlar. Buluntuların döneminin tespit edilmesi, kültürel anlamlarının çözülmesi ve nasıl kullanıldıklarına dair ipuçları elde edilmesi için bu çeşitli alanların bilgilerini bir araya getirirler. 

Kazı aşamasında bu alanların yönetimi, korunması ve yerel halkta koruma bilincinin oluşturulması da arkeologların mesleki sorumlulukları arasında yer alır. Tüm bu çabalar, elbette birtakım zorlukları da beraberinde getirir. Özellikle kazılar sırasında, arkeologların kullandığı malzemeler ve cihazlar ile, çıkarılan kalıntıların korunması başlıca hassasiyetlerden biridir.

Buluntunun çevresiyle ilişkisine göre bazı narin eserlerin kurtarılması daha da çetin bir göreve dönüşebilir. Bu yazımızda arkeologların en hassas kalıntıları, tarihte kapladıkları yeri anlayabilmemiz için nasıl kurtardığına ve koruduğuna kısaca değineceğiz.

 

Hassas Buluntular Nasıl Kurtarılır?

Arkeolojik kazılarda yapılan her işlem geri döndürülemez nitelikte olduğu için bu çalışmaların ana ilkelerinden biri hata yapmaktan kaçınmaktır. Kazı süreçlerinde metodolojik hazırlıktan kullanılan araçlara, kazı stratejisine ve disiplinlerarası iş birliğine kadar birçok etken, hassas kalıntıların zarar görmeden kurtarılmasında büyük rol oynar.  

Arkeolojik kazıların ve kazı öncesi çalışmaların birçok çeşidi vardır. Arkeologlar, kazı öncesinde çevresel unsurlar hakkında bilgi edinmek ve potansiyel arkeolojik alanları tespit etmek için yüzey araştırması yaparlar. Sit alanlarının tespitinde ve kazı planlamasında “stratigrafi” yöntemiyle çevresel bağlam anlaşılır. Ayrıca hassas arkeolojik kalıntıları titizlikle kurtarmak için ön kurtarma kazıları ve acil kurtarma kazıları da düzenlenebilir. 

 

Stratigrafik Kazı

Arkeolojide “stratigrafi”, kazı alanındaki kalıntıların kronolojisini anlamak için kullanılır. Stratigrafik kazı, arkeologların jeo-arkeolojik analiz ve belgelendirme işlemlerini titizlikle yapılabilmesi, tarihi yorumlayabilmesi ve kalıntıların etrafındaki jeolojik oluşumları değerlendirebilmesi açısından büyük önem taşır. Kalıntılar zaman içinde çevresel etkenlerden de zarar görebileceği için kalıntıların doğayla ilişkisinin anlaşılması gereklidir. Arkeologlar stratigrafik kazılarda, tarihi katmanlara göre geç dönemden erken döneme doğru çalışırlar ve bu süreçte hazırladıkları bilgi fişleri ile fotoğraflı belgeler, hassas kalıntıların sonraki aşamalardaki analizi, tanımlanması ve korunması için son derece önemlidir. Dolayısıyla eserlerin iyi anlaşılabilmesi için belgeleme sürecinde anlaşılır görsel ve metin kullanımına özen gösterilir.

 

Ön Kurtarma ve Acil Kurtarma Kazıları

Arkeologlar, arkeolojik sit alanının hızla yok olma veya zarar görme riski altında olduğu durumlarda acil müdahale amacıyla ön kurtarma kazısına başvururlar. Ön kurtarma kazısının temel amacı, arkeolojik kalıntıları ve değerli bilgi kaynaklarını korumaktır. Bu doğrultuda, tehdit altındaki alanlar belirlenip kazılar hızlıca gerçekleştirilir; arkeologlar değerli kalıntıları tespit etmek, ortaya çıkarmak ve belgelemek için oldukça yoğun bir şekilde çalışırlar. Çıkan kalıntılar da yine hızlıca analiz edilir. İnşaat ya da yol yapımı sırasında rastlantı eseri buluntulara denk gelinmesi gibi acil durumlarda bir çözüm olacak şekilde çalışıldığından, arkeologlar kısıtlı bir zamana sahiptir. Bu sebeple, daha sonra ayrıntılı çalışmalar yapabilecekleri veri örneklerini de toplayıp bozulmayacak şekilde saklanmasını sağlarlar. 

 

Hassas Buluntular Nasıl Korunur?

Arkeologlar, taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve restorasyonunda Venedik Tüzüğü ilkelerini ve UNESCO’ya üye ülkelerin kabul ettiği “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına İlişkin Sözleşme” hükümlerini esas alırlar. Koruma ve restorasyon için her kalıntıya özel araştırmalar yapar, hedefler geliştirirler. Ayrıca kazının gerçekleştirildiği iklim ve coğrafya koşullarına bağlı olarak doğa tahribatının önlenmesi için de çeşitli önlemler alırlar; örneğin, kırılgan eserleri yağmurdan ve kışın zorlu koşullarından korurlar, yapılara zarar veren bitkileri keser, erozyon riski varsa da bunu önlemek üzere yeni bitkiler ekebilirler.

Koruma işlemlerinde, farklı disiplinlerde uzmanlaşmış birçok profesyonelden de yardım alınır. Kerpiç, boya, fresk gibi bezemelerin temizliği uzmanlar tarafından bilimsel teknik yöntemlerle yapılırken, zamanla bozulup hasar görmüş kalıntılar için özel kimyasallar kullanılarak bu eserler sağlamlaştırılır. Kısacası, çağdaş teknoloji kullanılarak sağlamlaştırma ve temizleme işlemleri sürdürülür. Sahada bu çalışmalar yürütülürken arkeologlar ayrıca yöre halkıyla da çalışmalar, koruma ve sürdürülebilirlik konularında iletişime geçip bağlantılar kurarak halkın alana ilgi ve ihtimam göstererek sahiplenmesini sağlarlar.

Bir pratik olarak kökleri MÖ. 550 yıllarına kadar uzanan ve Rönesans’ta modern bir bilim dalı olarak temelleri atılan arkeolojiyi hem uygulama hem de teori açısından asırlardır geliştirerek insanlığın kültürel mirasını asgari kayıpla tarihe not düşmemizi sağlayan ve bu mirası gelecek nesillere aktarmak için var gücüyle çalışan arkeologlar iyi ki varlar! 

Bizi bu mirasla buluşturan arkeologlar kadar arkeolojiye emek veren, ilgi duyan ya da hayatında en azından bir kez olsun bir arkeolojik keşif karşısında heyecanlanan herkesin 21 Ekim Uluslararası Arkeoloji Günü kutlu olsun.

Menu
English
Giriş